19 Nisan 2009 Pazar

Bile bile lades...

tehlike bağıra çağıra 'ben geliyorum!' dese bile, duymamaktır; duyamamaktır.

dipsiz bir karanlığın içinde, bir damla ışık bulabilme umuduyla, bodoslama ilerlemektir karanlığın ortasında.
içinde kaybolunan gözlerin sahibinin 'ben tehlikeliyim.' feryatlarına kulak asmadan, o gözlerin ardını görmeye çalışmaktır; boğulacağını bile bile.
bir tane inci bulabilmek uğruna, denizin ortasında gemiyi yakmaktır.

hani o şiirdeki gibi:
"aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum."*
itirazları dinleyip, gülümseyerek cevap vermektir.

kulak tıkamaktır.
aynı hataları tekrar yapmayı göze almaktır.
sonucunu tahmin etmektir bazen, göze alınanların.
acıyı göze almaktır!

karşısındakinin 'normal' bir insan olmadığını bile bile, ateşe yürümektir.
insan bile olmasa, aşkı için kendi insanlığından vazgeçmektir.*

yakında öldürüleceğini bile bile, umut büyütmektir inadına.


19.4.2009 20:10

17 Nisan 2009 Cuma

Leaving New York

bir R.E.M. şarkısı... deyip geçilecek bir şarkı değil bu.

muhteşem bir şarkı.
insana deli gibi "new york'a git, sonra dönerken çığlık çığlığa bu şarkıyı söyle." dürtüsünü aşılayan ilginç bir deneyim.
sanki dünya üzerinde başka hiç bir şarkı kalmamış gibi, tekrar tekrar başa alınası.
sarıp sarmalıyor, eşlik ettiriyor, hatta şu sözlerle kendine aşık ediyor:

it's easier to leave than to be left behind...
leaving was never my proud!!!

evet evet, bir fırtınaya kapılmış, savrulmuş ve fırtına dindiğinde öylece ortada kalakalmış gibi hissettiriyor. tam tanımı bu!

Yorumsuz!

Nazi Almanyasında papaz Martin Niemöller'in günlüğünden:

"önce sosyalistler için geldiler, ben sosyalist olmadığım için sesimi çıkarmadım.
sonra sendikacılar için geldiler, sendikacı olmadığım için sesimi çıkarmadım.
sonra yahudiler için geldiler, yahudi olmadığım için sesimi çıkarmadım.
sonra benim için geldiklerinde, benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı!"

14 Nisan 2009 Salı

Nisan :)


zihinde;
pembeyi, gelinciği, papatyayı... kısaca çiçekleri...
masmavi gökyüzünü...
arasıra çiseleyen nisan yağmurlarını...
toprağın baharı kucaklayışını...
sevgilinin gülümseyişini...
bir bebeğin doğuşunu...
hayata tutunuşu... canlandıran sevgili ay.

en güzel aşklar mı yaşanır bilemem ama bu aya aşık olunabilir, onu biliyorum!

yüreğe dokunabilir bu ay.
baharın yaşandığı, umudun yeşerdiği zamanlar gizlidir günlerinde...
acıları bile unutturabilir; hatta vize işkencesinin sancılarını azaltabilir.. :)
durup dururken de böyle neşelendirir insanı işte.. :)
çocukluktan beri sevilir hem de.

10 Nisan 2009 Cuma

nefret! / yeniden doğuş!

anılar.
pişmanlıklar.
çaresizlikler.
göz yaşları.
iç sıkıntıları.
dermansız dertler.
hastalıklar.
ağrılar.
kramplar.
kıvranışlar.
imdat çağrıları.
msn görüşmeleri.
telefon mesajları.
ödevler.
sınavlar.
geçer notlar.
geçemeyen notlar.
okullar.
yollar.
gidişler.
gelişler.
duraklar.
yalnızlıklar.
topluluklar.
sevgililer.
sevgilisizler.
sevenler.
sevilmeyenler.
sevilenler.
sevmeyenler.
nefret edenler.
nefretten nefret edenler.
ne yapacağını bilemeyenler.

üzgünüm. yorgunum. kızgınım hepinize.

bir aptalın moralini bozmasına izin veren daha da aptal insan olmaktan nefret ediyorum.
ders çalışamıyor olmaktan da nefret ediyorum.
bu güzel Nisan ayının tadını çıkarmama engel olan herkesten ve her şeyden de nefret ediyorum!

bu da en pesimist başlayan yazım olarak geçsin tarihin sayfalarına!
bu yazıdan da nefret ettim an itibariyle!

**

ama....

nefretin küle çevirdiği "ben" yeniden doğuyor şimdi küllerinden...

hayat, bir gidenin arkasından yas tutacak kadar uzun değil!
hayat, amansız dertlere gizlenip yok sayılacak kadar önemsiz değil.
hayat, ölmeyi düşünecek kadar kötü de değil aslında!

ve ben, bugün, nefret ettiğim tüm değerleri kovarak hayatımdan, yeniden doğuyorum.
boşu boşuna üzülmemek adına, bir çentik atıyorum bu 10 Nisan gününe.

şimdi kulaklarımda, sevgili dost Rumeysa'nın sesi...
"yüzüne bir gülümseme koy, yasamak, nefes almak istiyorum ve bunu tüm hastaliklara ragmen hak ediyorum de, ve isin basina koyul"
seni dinliyorum, gülümsüyorum ve hiçbir şeyi umursamıyorum.

biz, yalnız da ayağa kalkabiliriz!

hayata tutunabiliriz!



not: farkındayım, milat yazıma çok benziyor; ama başaramamıştım o sefer.
o yazım da bugün anlam kazandı. işte tam da bugün. o yazı da şimdi değerlendi.
bu sefer başaracağım.
ve buna sizler de şahit olacaksınız!

bekleyelim ve görelim!

3 Nisan 2009 Cuma

Kız Kulesi


sevgilidir Kız Kulesi... sevgilimdir!
muhteşem güzellikteki bir kadının, istanbul'umun, eşsiz süsüdür.
gece mehtabın sularla oynaştığı bir fotoğrafın vazgeçilmez detayıdır.

odanın duvarına, defterlerin kapağına, her taraflara fotoğrafı asılası, moral kaynağıdır.

vapur seyahatlerinde gözlerin aradığı, göz göze gelindiğinde mahçup tavırlarla başını öne eğen iki aşığın daha heybetli olanı. aşk... sevilen... sevdicek... dünyalar güzeli...

"bir binaya aşık olunur mu?" diyeceklere cevabım. bu güzelliğe vurulmamak elde mi?...

efsanelerini masal belleyip, sıkılmadan dinlediğimdir Kız Kulesi... çocukken bakar ve imrenirdim güzelliğine. bu kadar seveceğimi içten içe bilirdim sanki... büyüdükçe daha da özelleşti. direnişi, dalgalara ve zamana karşı duruşu özelleştirdi onu...

işin garibi...
bu hislerin büyüsünün bozulmasından korktuğum için asla yaklaşamadığım, uzaktan uzağa sevdiğim ama hiç yanına gidemediğim...

hiç giremedim o kapısından, hiç dokunamadım... korktum. "kavuşamazsan aşk olur.." ya; kavuşunca sevdanın büyüsü zedelenir sanıyorum galiba.

seviyorum bu şehri...

ilgili olarak:


03.04.2009