4 Temmuz 2009 Cumartesi

susarak özlüyorum...

mutluluk; eksik hayatların geçici misafiri. zaten eksik bir hayatta, kalabilir mi mutluluk bile...
bir gece ansızın gelip, o gecenin sabahı geldiği gibi süzülüp uçuveriyor... eksik bir hayatın göz yaşlarını dindirmek için kısa süreliğine verilen bir şeker gibi. susunca elimizden alınıveriyor umarsızca...
kocaman bir boşluk var içimde; her damla mutlulukta iyileşiyor sandığım... her mutluluk damlası, yarayı daha da derinleştiriyor halbuki. ihaneti tattım; yalanı, düzeni, düzenbazlığı. düşündüm, taşındım. yaralarımla kendime sığındım. şu eksik hayatımdaki davetsiz misafirlerin çektirdiği acılardan, yine kendime sığındım...
diyemiyorum bir şey artık kendime. bezdim yazmaktan hüsranları... kendi hatalarımdan ders almamaktan bezdim. gidenin geri dönmesine izin verdiğim an acıyı davet etmekten bezdim...

demiyorum artık bir şey... Ahmet Aslan'ın sesi söylüyor kulaklarıma...
Susarak Özlüyorum... Susarak... Susuyorum... Susuyor ve özlüyorum...

Sözcüklerim varmıyor uzaklarına,
Birer birer düşüyor bütün öpmelerim.
Ağır yenilgiler olarak,ağır yenilgiler olarak...
Adresinde yokluğun kıyamet bilerek,
Sadece susarak özlüyorum seni,
Hiç tanımadan ne garip,hiç tanımadan ne garip?
Sense uzak, çok uzakta,bir deniz gibisin resimlerde.
Dokunsam dersim olur, göçerim mecburen
Duydum çok sonradan adın önemli değil
Acın aynı tadi veriyor,acın aynı tadı veriyor zaten.
Adresinde yokluğunu kıyamet bilerek,
Sadece susarak özlüyorum,özlüyorum seni,
Hiç tanımadan, ne garip,hiç tanımadan ne garip?
İşte buna bıçak çekiyorum!!!
Şimdi adı yok, hiç bir sevgilinin,
Zaman zaman değil şimdi
Yalnız benmiydim bu ahir zamanda
Derviş mekanını aşk ile çağıran
Bu ahir zamanda...