26 Aralık 2010 Pazar

Rüya!




Rüyalarım kısmen de olsa gerçek oldu! Hayatımın en mutlu gününün üzerinden tam bir hafta geçti. Bu yazıyı yazmakta geç kaldım biliyorum ama geç olsun güç olmasın!
19 Aralık 2010 tarihinde Bostancı Gösteri Merkezi’nde gerçekleşen maNga & Mor ve Ötesi konserinden bahsediyorum!

Akşam saat 6’da başlayacak konser için, saatler 3’ü gösterirken kapıda dikilmeye başlamıştım bile! Yoğun bir kalabalık ve heyecanlı hayranlarla doluydu ortalık. Çakma fanlar da eksik değildi elbet. Biz Mordaşlar onlara Cambazcı diyoruz. Mor ve Ötesi hakkında hiçbir şey bilmeden, tanımadan etmeden, popüler şarkılarını ezbere bilerek fan olmakla övünen insanlar… Neyse, sinirimi onlarla bozmayacağım. :))

Benim için fazlaca özel bir gündü 19 Aralık! Çünkü ben hem maNga hem Mor ve Ötesi dinleyen, ikisini de çok seven biriydim ve ortak fan olarak en öndeki yerimi aldım konserde! Gerçi maNga konserinde zıplamaya kendimi kaptırınca yerim değişti biraz da, morlarım sahnedeyken geri döndüm.
Mekândan bahsedelim biraz; açıkçası düzensizlik, kapıda yaşanan gerginlikler ve güvenlik görevlilerinin saçma sapan tavırları ücretsiz halk konserine gelmiş izlenimi yarattı bende. Seyircilerin seviyesizliği ise ayrı âlemdi. Birbirlerini iterek, zarar vererek, kargaşa yaratarak ne elde ettiler bilmiyorum.

4’te açılması gereken kapılar 5’te ancak açılabildi… Saat 6 buçuğa doğru ise... maNga sahnedeydi! İyi ki sahnedeydi! Bir an bile yerimizde durdurmadı bizi 2010’un Eurovision fatihi! Libido, Evdeki Ses, İtildik, Sessizlik Sona Erdi seyirciyi en çok coşturan parçalardı: "Zıplamaya hazırsan durma zıplaaa!" Ferman Akgül her zamanki neşesi ve bilindik tavırlarıyla frontman’liğini ortaya koydu. Yağmur Sarıgül sahnenin bana uzak tarafında olsa da klavye çalarken bende uyandırdığı hayranlık yıllardır baki… Yine hayran bıraktı sevgili elektro gitaristimiz. Cem Bahtiyar yüzünden ise benim bulunduğum taraftaki kızların ses telleri patladı! :)) Sanırım kendisine âşık binlerce kız mevcut! Şu dünyada Kerem Kabadayı’dan sonra en beğendiğim davulculardan olan Özgür Can Öney ise yine kendi kendine eğlendi diyebilirim. Onu izlemesi bile keyif. Ve… En sona sakladığım adam: Efe Yılmaz. maNga’yı ilk dinlemeye başladığım zamanlardan beri tavırlarıyla kendine bağlamıştı beni. Konser esnasında da oradan oraya zıplayan yaramaz çocuk tavırlarıyla gönlümü fethetti. Onu izlerken gülme krizine girdim; sahnede ne bulduysa fırlattı! Benim bulduğum tarafa değil ne yazık ki! Yeni İngilizce parçaları "Fly to Stay Alive"ı da bizimle canlı canlı paylaşan ekip, sahnedeki şovlarıyla bizi hem yordu hem keyiflendirdi. Cevapsız Sorular ve Alışırım Gözlerimi Kapamaya ile de epey duygulandırdılar… Muhteşem şarkılar ve muhteşem müziklerden sonra 5 güzel adam yan yana selam verip, veda ettiler bize.

8 gibi sahneden inerken maNga, benim de 4 yıldır beklediğim vuslat anı adım adım yaklaşıyordu. Evet, ortak fanım. Evet, maNga’yı da çok seviyorum ve albümleri çıkar çıkmaz gidip ediniyorum… Evet, mümkünse yakınlardaki konserlerine gidiyorum… Ama mor ve ötesi hayranlığım bambaşka boyutlarda! Ve ben 10 Aralık 2006’dan beri yeniden kavuşmayı düşlüyordum! Düşlediğim bir şey daha vardı, kulise girebilmek; ağabeylerimle fotoğraf çektirebilmek! Ama olmadı, olamadı… Acım büyük. Ama umudum tükenmedi. Elbet bir gün kavuşacağız!

Gitarlar geldi, ekipmanlar kuruldu, Kerem ağabeyimin davulu da sahnedeki yerini aldı… Ben de o arada maNga tişörtünü çıkarıp, 2008’den beri sakladığım mor ve ötesi tişörtünü geçiriverdim üzerime. Ve sabırsız bekleyiş sahneye fırlayan dört muhteşem adamla sona erdi! Ben onlar daha sahneye yerleşirken ağlamaya başladım. İlk şarkı Yardım Et… Mutluluk gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyor ve şarkıya bağıra çağıra eşlik ederken mırıldanıyorum bir yandan da içimden: şükürler olsun! Yardım Et bittikten sonra Cambaz’a geçiyor morlarım. Burak Güven’in önündeyim. Gitarı ağlatıyor adam resmen. Öyle bir uyum içinde ki gitarıyla, insanın tavırlarını gözünü ayırmadan izleyesi geliyor. Kerem Özyeğen, 7 Aralık’taki radyo programında mailim okunduktan sonra "Teşekkürler Damlacım" dediği andan beri daha özel benim için… Konser esnasında da uçarak, zıplayarak ve elektrogitarıyla harikalar yaratarak müzik zevkime katkıda bulundu epey. Ve Harun Tekin. Onun hakkında söylenecek çok fazla şey var. Aynı anda onlarca şey yapıp hepsinde de muhteşem olabiliyor o! Yine tavırlarıyla ve sahnedeki duruşuyla büyüleyiciydi… Elbette burada da sona sakladığım biri var: Kerem Kabadayı. Kerem Kabadayı’m. Ağabeyim. Sevdiğim, yanımda olmasını istediğim, kendisinden çok şey öğrenebileceğim insan! Davuluyla mucizeler yaratıyor! 20 Aralık da onun doğum günüydü… Çok istedim kutlayabileyim, kulise girebileyim… Ama olmadı, canım ağabeyime sarılamadım bile! O orada, ritimlerle şarkılara can verdi… Bense durmadan duraksamadan onu izledim! Bir yandan da yazabilmek için playlisti not ettim elimde kağıt kalem! Evet, yaptım bunu!

Cambaz'dan sonra Masumiyetin Ziyan Olmaz albümüne uğruyor morlar şöyle bir: Korkma diyorlar… Ve sonra Dünya Yalan Söylüyor'a geri dönüyoruz. Sevda Çiçeği ile Şirket arka arkaya geliyor, sonra neşesi yerinde izleyiciyi ağlatmaya karar veriyor mor ve ötesi… Küçük Sevgilim çalınıyor! Biz daha gözyaşlarımızı kurulamadan, Araf 'a başlıyorlar! Ben hem şükrediyor, hem ağlıyorum. Gözlerim Kerem Kabadayı’da yine. Araf'ın sonunda "bir daha" çığlıkları yükseliyor ama zaman sınırlı, Camgezer’le devam ediyorlar… "neden âşıksın bana?" sonra Kara Kutu başlıyor. Burak Güven bu aralarda gitarıyla zıplaya hoplaya şov yapıyor. :))) Sonra… Aşk İçinde! Dünya Yalan Söylüyor dünyası bambaşka ya! Ama bu dünya bitiveriyor, Sor ile 2012 geliyor arka arkaya! Masumiyetimiz ziyan olmaz inşallah! Sonra soruyor Harun Tekin… “Dünyaya geldiğine pişman olan var mı?” çoğunluğun elleri havada… “madem öyle hepinizin köprüde olması gerekir” diyor Harun… Gülüyor ve sıradaki şarkıyı biz hayattan bıkmışlara armağan ediyor: Re! Sonra yine gözyaşlarımı tetikleyen, içimi acıtan Ayıp Olmaz mı geliyor… Biz hepten duygusallaşmışken “Biz 15 yıl sonra bir şey yaptık” diyor Harun. Gerçek fanlar hemen anlıyor neden bahsettiğini, bir çığlık atıveriyoruz. Tahminlerimizde haklı çıkıyoruz… “o şarkının adı Loveliest Mistake!” ve sonra günün anlam ve önemini belirtebilecek yegane şarkıya boğazımız patlayana kadar eşlik etmeye başlıyoruz: Daha Mutlu Olamam!.. Bir Derdim Var diye de ekledikten sonra… Yorma Kendini diyerek bitiyor bu mucize konser…

Ya da bitmiyor mu aslında? O arada biz bir bekleme sürecine giriyoruz. Sanırım beklenen an yaklaşıyor: sürpriz düet! Yine yanılmıyoruz; maNga geliyor sahneye. Mucize gerçekleşiyor, Rüya’m gerçekleşiyor… 9 sevdiğim adam aynı sahnede birlikte yer alıyor… Ferman duygusal konuşmalar yapıyor bu arada… Mor ve Ötesi ile birlikte olmaktan duydukları mutluluğu anlatıyor, gözlerim doluyor onları birbirlerine sarılırken görünce! İki Eurovision fatihi, iki güzel Eurovision parçasını birlikte seslendiriyor sonra. 2010 güzelliği We Could Be The Same’den sonra, Harun “rövanşı” anons ediyor: 2008’den kalma sevgili Deli… Veda vakti yaklaşıyor, ama hepimizin neşesi yerinde! İyi ki varlar, iyi ki!

Deli bitiyor, son akorlar, son ritmler Bostancı’da yankılanıyor ve iniyorlar sahneden… İrem, ben ve Tansu bırakamıyoruz, terk edemiyoruz salonu. Görmeliyiz, kavuşmalıyız! Ama olmuyor… Mordaşlarımın ve benim hayalim yarım kalıyor; kavuşamadan ayrılıyoruz Bostancı’dan… “Bir dahakine…” diyerek…

Bir dahakine gerçekten daha mutlu olamamak dileğiyle...