31 Aralık 2009 Perşembe

Ve Yeni Yıl...

Yılın son yazısı bu.
İyisiyle kötüsüyle, sancılarıyla geride kalan 2009'a son bir selam bu.
Öyle bir yıl oldu ki bu benim için, yılların vereceği olgunluğu 12 ayda buldum acıları deneyimlerken... Çok canım yandı, çok mutlu da oldum. Büyüdüm.
Adım aşk oldu, adım nefret oldu, adım gözyaşı oldu; adım adım büyüdüm.
Gelgitler içinde, hep gidilen oldum. Kanattım yüreğimi.
20'li yaşlara başlayacak olmanın tüm tedirginliği ile büyüdüm.
Ocak'ın neşesi, Şubat'ın aşkı, Mart'ın acısı, Nisan'ın şirinliği, Mayıs'ın eğlencesi, Haziran'ın heyecanı, Temmuz'un tutkusu, Ağustos'un gözyaşı, Eylül'ün koşuşturmacası, Ekim'in dinginliği, Kasım'ın hüznü ve Aralık'ın sancıları...
Yeni yılda neler bekliyor beni bilemeden, son gününü sonlandırıyorum bir yılın. Ocak'ın ilk günü hiçbir farklı olamayacak değil mi? Sadece yarın sabaha uyanacağız işte. O kadar.
Aynı yolda yürüyeceğim düşe kalka. Sonum ne olacak bilmiyorum. Bilmeyeceğim. Karanlık. Saf, ölçüsüz bir karanlık. Ne zaman güneş doğacak, bilmiyorum. Yine de tükenmiyorum. Yaşıyorum. Her şey aynı olacak gibi... Olsun! Bekliyorum!

Ah! 2010!!! Hoş geldin... Elin boş gelme, olur mu?

Umarım tüm dünya için aydınlık bir sene olur bu; tüm halklar için umut taşır!
Nice güzel yıllara...
Nice umutlu yıllara...
Bir damla umudunuz hiç tükenmesin!

25 Aralık 2009 Cuma

1. Yıl!

ah, nasıl unuttum bunu kutlamayı ben?!
Sevgili blogum, Kasım ayı itibariyle birinci yaşını bitirdi... tam bir yıldır içimi döktüğüm, sizlerle yüreğimdekileri paylaştığım sevgili blogum! uzun ömürler diliyorum sana... :)

*

Dün de benim doğum günümdü! 'Yetişkin' olmaktan korkarken, adım adım büyümek epey can sıkıcı. Aman, nelere alışmıyoruz ki? kaybedilen dostlara, sevgililere alıştık biz; büyümeye de elbet alışırız diye düşünüyorum. Güzel bir doğum günüydü, Kadıköy'ü altüst ettim yine.. ama asıl hediyemi bir önceki gün, 23 Aralık'ta aldım. sabah evden çıkarken bir Kuzgun gördüm tam da kapının önünde. çok sık rastlayamıyorum ne yazık ki... içime dolan mutluluğun tarifi yok, biliyordum güzel bir gün olacağını! Günler öncesinden maNga'mın okulumuza söyleşiye geleceğini biliyordum, ne yazık ki o saatte dersim olacağından gidemeyecektim! ama ne oldu bilin bakalım :) Kuzgun'un uğuru ile ders iptal oldu ve ben maNga söyleşisindeydim. maNga ve Rock'n Dark yarışmasının jürisinde yer alan isimler misafirimizdi. ne yazık ki, alakasız insanlar alakasız sorularla saçmalayarak canlarını sıktı onların. ama görmek, gülüşlerini duymak gerçekten iyi geldi bana! Kuzgun'un şansı bitmedi, doğum günümdeki dersler de iptal oldu ve ben de böylece Kadıköy'de saatlerce yürüyebilme, Moda'da denize karşı sakinleşebilme fırsatı yakaladım... :))

*

Dişçiye gittim bugün!
Tanrım! Dolgu yaptırmak bir çeşit işkence biçimidir. bunu bilir, bunu söylerim!
üstelik iki tane daha yapılacak. sanırım bu kadar güzel şeyin cezası bu...

*

ben bunları yazarken Umut Kaya-Mor Yazma çalıp durdu arkada... :) bu şarkıyı sevme nedenim Mor rengi sevmem galiba... üstelik şarkıya o kaybettiğim iki dosttan birinin Facebook profilinde rastlamama rağmen dinliyorum hala...

25 aralık/saat 22'de gelen düzeltme: ben bu satırları yazdıktan sonra tekrar dinlemek için profili aradımmm ve fakat bulamadım. yani silinmişim. ohannes diyerek, yazıklar olsun diye sesleniyorum burdan kendisine!!!

13 mart 2010'da gelen düzenleme.. o silmemi, sevgilisi silmiş. daha bi ohannes diyorum artık.

*

Durup dururken bir insan en iyi dostunu nasıl kaybedebilir yahu? birkaç saat haber alamayınca merak ettiğim insanla haftalardır görüşmüyorum. canım acıyor. işin daha acısı da buna alışmak zorunda olduğumu bilmem. böyle büyümek zor işte. çok zor.

*

Yazamama sendromum, saçmalama sendromuna dönüşmeden... susayım ben.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Yazamama Sendromu

haftalardır yazasım var, hem de öyle çok ki...
biriken konular, ilhamlar, şiirler, öyküler... hepsi tek tek ölüyor her gün bitiminde.
büyük bir yazma coşkusuyla dönüyorum eve ama bir türlü şu sayfayı açıp da yüreğimi dökmeye başlayamıyorum.
teşhisi koydum arkadaş! bende böyle bir sendrom var. beynimin doluluktan isyan ettiği zamanlarda su yüzüne çıkıyor!
yazmak hayat! yazmak nefes almak!

ama insanın hayatında her şey birden tepetaklak olunca yazacak kelimeleri de kangren oluyor. en yakın dostumu kaybettim, zor zamanlar geçirdim. geçiriyorum. bir gün hayatının merkezinde olan adam, ertesi gün çekip gidince eksik kalıyorsun. hem de çok eksik. bu eksiklik de beynimi kemiriyor...

toparlanma vakti. anlatacak çok hikayem var... tek tek can bulacaklar...

bu arada eylül ayında, sevgili arkadaşım Nilay benim için bir fotoğraf çekmişti... onu paylaşayım da, mutlu olayım biraz.. :)

4 Aralık 2009 Cuma

Bayram Analizi

Bir bayramı daha acısıyla, tatlısıyla geride bıraktık.
İnananların Tanrıya kurbanlar adadığı, bağışlar yaptığı; inanmayanlarınsa tatlılarla geçirdiği bir dört günü de bu yılın tozlu sayfalarının arasına kaldırdık.
Benim için epey ilginç geçen günlerdi, zira Amerika'da oturan insanlarla bol bol iletişimde olduğum bir süreçte onlara bu bayramı anlatmam gerekiyordu.
bir oyun oynuyorum şu aralar... temeli şu. vampir vs. kurtadam! The Twilight Saga meselesi yüzünden önyargılı yaklaşanlar olabilir; lakin gayet stratejik bir oyun. ne zaman ne yapmalısınız, görevlerle mi uğraşacaksınız, altın madeninde mi çalışacaksınız, yoksaaa kurtadamlarla yakın ilişkilere mi gireceksiniz? hepsi sizin bireysel kararlarınızla ilerleyen bir süreç. Bayramdan önce bilebileceğiniz gibi, Thanksgiving/Şükran Günü kutlamaları vardı Hıristiyan aleminin de. oyundaki tüm klan arkadaşlarım Amerika'dan -9 saat gibi zaman farkları söz konusu!- ve klan forumumuzda "Happy Thanksgiving" başlığı vardı pek tabii!
ancak sevgili vampir kardeşlerim, benim Türkiye'den olduğumu bildiklerinden başlığa not olarak Hades'e de iyi haftasonları yazabilmişlerdi. [Hades benim pek sevdiğim diğer mahlasım!] ben de hemen olaya atlayarak, bu haftasonu bizim de kutsal bir günümüz var dedim ve insanların merakını cezbedebildim! sorular, sorular! nasıl bir bayram, ne diye kutluyorsunuz, neler yapıyorsunuz, özelliği nedir... güzel güzel anlattım, kafalarında 'hayvan kesen ülke' gibi düz bir mantık ürünü oluşmasın diye de epey çabaladım. ve güzel oldu. ihtiyaç duyan insanlara yardım eden insanların yaşadığı bir ülkede olduğumuzu düşünüyorlar artık.
gerçi söylediklerime ben de inanmadım bazen! özellikle de kestikleri kurbanları kendileri için buzdolabında saklayanları görünce! yahu amacımız yardımlaşmak değil miydi bizim? yardımlaşmayı önplana çıkaran bir din değil mi İslam? e o zaman sizin yaptığınız ne acaba?!! hele hele kurbanlara işkence edenler yok mu... ah! yahu hayvanın doğası bu! kesilmek ister mi hiç? tabii ki kaçacak.. o kaçtı diye hırs yapıp işkence etmek insanlığa sığar mı? ben galiba, kurban kesilmesinden ziyade... ihtiyaç duyan insanlara maddi olarak yardım edilmesinden ya da vakıflara bağış yapılmasından yanayım!
neyse... asıl mutlu edici olan, Amerika'dakilerin hoşgörüleriydi. aralarındaki tek Türk'ü unutmamış, o kutlama başlığına beni ekleyebilmişlerdi! biz kendi ülkemizde hoşgörü sağlamayı hiç beceremiyoruz!!! ne yazık...

Bayramın en güzel tarafı da galiba dinlenme fırsatı! hele de vizelerimden sonra gelmesi ilaç gibiydi... bol tembellik, bol uyku.. :)

ve de ne ilginçtir, her bayramın akla Barış abiyi getirmesi... "bugün bayram, erken kalkın çocuklar!"

sevgilerimle...

not: bu da bu bayram güldüğüm karikatürlerden biriii.. :)